Yavuz Ekinci’nin Aziz’ini sonunda okumayı başardım. Kitabın konusu epey ilginç: Timur adlı ünlü bir sanatçının intiharının 10. yılında, ardında daha önce bilinmeyen bir eser bıraktığı ortaya çıkıyor. Kim oldukları belirsiz üç kişinin sırtına nakşedilmiş, Mardinli babaannesinin dövmelerinden esinlenen ve İlahi Komedya’yı yeniden yorumlayan üç dev dövme. Haberin duyulmasıyla herkes bu üç kişinin peşine düşüyor, düşenlerden biri de Timur’u zamanında ilk keşfeden insan olan sanat koleksiyoneri Aziz. Aziz’in her şeyi ama her şeyi göze almış şekilde bu “eser”leri bulmaya çalışmasının öyküsünü okuyoruz.
Metin sürükleyici, ancak bence fazla sürükleyici. Bu kadar sürüklenmek yerine durmak ve durdurulmak isterdim bir okur olarak. Arka kapakta “Gitgide absürde yaklaşan grotesk bir atmosferde sınırların ne kadar zorlanabileceğinin hikâyesi” diye yazılmış – sınırların ne kadar zorlanabileceğini görüyoruz evet ve gerçekten bir yerden sonra çok absürdleşiyor hikaye ancak sınırların neden zorlanabileceği kısmı bence ziyadesiyle havada kalıyor. Romanın girişindeki kısa pasaj dışında Aziz’in motivasyonunu, kendi tabiriyle “tutku”sunu bize yeterince anlatmıyor maalesef Ekinci. Anlatıcımız Aziz metnin bir yerinde “Dünyaya katlanabilmek için insanın kendini adayabileceği bir işi, bir tutkusu, bir sevdiği olmalı. Her şey insanın kendinden vazgeçip bir şeye adanmasıyla başlar” diyor ama kitapta okuduğumuz hikaye bence daha detaylı bir izahata muhtaç. Ben Aziz’in içtiği içkilerin, kullandığı eşyaların markaları yerine o büyük, kuşatıcı “tutku”yu okumayı, onu nasıl ele geçirdiğini, dönüştürdüğünü, delirttiğini okumayı tercih ederdim.
Evet, o markalar orada boşuna durmuyor, bu metnin derdi mülkiyet; bir şeylere sahip olma konusundaki saplantımızın aslında nasıl bizi bir şeylerin kölesi haline getirdiğini anlatıyor hikaye, metayla ilişkimize dair bir öykü bu, anlıyorum bunu ama maalesef beni ikna edemedi. Keşke bu kadar arka arkaya olayları anlatmak yerine yazar bizi karakterin zihnine, o karanlığa sokup tutkunun önce bağımlılığa sonra saplantıya dönüşmesini daha uzun anlatsaymış. Ne bileyim, bir 200 sayfa daha olsaymış mesela, enfes olurmuş. Keşke.