Llosa’nın (bence başyapıt niteliğindeki) Teke Şenliği‘ni okuduğumdan beri aklımdaydı bu kitabı okumak, sonunda başardım. Dominik Cumhuriyeti’ni 31 yıl yöneten Trujillo’yu anlatan kitapta elbette rejim tarafından öldürülen Mirabal kardeşlerin de adı geçiyordu. Rejime başkaldıran ve 25 Kasım’da devlet eliyle kurulmuş bir pusuya kurban giden, Mariposa (Kelebek) lakaplı üç kızkardeşin öyküsü bu. Ki zaten 25 Kasım da bu nedenle Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak belirlenmiş sonrasında.
Kitap sürükleyici, kendini okutuyor. Ancak bence sorunları var. Normalde ön söz hiç sevmem ama bu kitapta son söz olarak yer verilen kısmın bence ön söz olması gerekirdi zira yazar okuduğumuz şeylerin kahir ekseriyetinin kurmaca olduğunu orada söylüyor. “Bende biyograf kumaşı yok, ben romancıyım” diyor ve bu kadınların hayatına dair çok az malzeme toplayabildiğini ve gerisini hayal ettiğini ilan ediyor. Evet insan okurken bu kadar detaya ulaşmanın mümkün olmayabileceğini ve yazarın kurmacaya başvurduğunu tahmin ediyor ama olayları ve tarihleri de değiştirecek kadar ileri gittiğini bilmiyordum, kitabın sonunda değil başında öğrenmeyi ve kitabı bu bilgiyle okumayı tercih ederdim.
Yani aslında bu kitap Mirabalları anlatmıyor, kendi ailesi de Trujillo diktatörlüğünün mağduru olan ve çocukken Amerika’ya kaçmak zorunda kalan Julia Alvarez’in, onlara dahil -biraz da romantik – tahayyülünü anlatıyor. Ha bu, bu kitabı değersiz kılar mı, hayır ama benim metinle kurduğum ilişkiyi epeyce değiştirdi. Biraz kolaycılık yaptığını düşünüyorum yazarın açıkçası, haddime olmayarak. Aklıma yine Cercas’ın “Sahtekar“ı geliyor, o mesela bir hayat hikayesi yazmanın ne kadar etkileyici ve deneysel bir yoluydu, kurmacanın tüm imkanlarını katmıştı işine, Julia Alvarez pek zahmet etmemiş gibi buna, maalesef.
Kadınların öyküsü elbette çok etkileyici – insanı politize eden dinamiklerin nasıl sonsuz olduğunu, bir şeyleri göze alanların her zaman cesaret timsali kahramanlar olmayabileceğini çok güzel anlatıyor, dramatize de etmeden, kahramanlaştırmadan yazılmış ki bunu sevdim. Ama bendeki izi asla Teke Şenliği’ninki gibi olmayacak, orası kesin.