“Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor” diye yazmıştı Antonio Gramsci; “Ehtiyar kün öldü, bala kün doğamadı” diye yazıyor Ahmet Büke. 95. sayfada bu cümleyi okuduğumda bir Gramsci referansı olduğunu anlamış ve çok heyecanlanmıştım, nitekim kitapta ilerleyince referanslar daha da somutlaştı, Gramsci’nin meşhur cümlesinin devamı olan “şimdi canavarlar zamanı” ifadesi, son bölümün başlığı olarak karşıma çıktı.
Açıkçası Gramsci üzerine kurulmuş bir Milli Mücadele anlatısı okuyacağımı hiç hayal edemezdim, bu açıdan sahiden çok şaşırtıcı bir kitap Kırmızı Buğday. Gramsci’nin cümlesine toplumların büyük dönüşümlerin arefesinde olduğu karmaşık günlerde sıklıkla başvurulur, yıkılan bir imparatorluktan yeni bir şeyin doğduğu o günleri tarif etmek için de şüphesiz çok uygun.
Yazar bizi önce Çanakkale cephesine, I. Dünya Savaşı yıllarına götürüyor, buradan ilerleyip Kurtuluş Savaşı’na varıyoruz. Edebiyatımızdaki milli mücadele anlatılarına selam duran, o geleneği izleyen bir roman bu, ancak bu anlatıya bir de epey görünür bir sınıf mücadelesi katmanı ekliyor.
Ben açıkçası bu tür çok karakterli, çok olaylı, çok savaşlı romanlardansa yazarın merceğini tarihin içindeki bir ana yaklaştırıp o anı didik didik ettiği anlatıları daha çok seviyorum. Keza aynı şekilde karakterlerin de daha derinlikli işlendiği, hikayenin akışı içinde figürandan öte bir pozisyon aldıkları romanlardan daha çok tat alıyorum. Ben bu romanda Deli İbram Divanı’nın Leyla’sı gibi unutulmaz karakterler bulamadım, maalesef çoğu bana tek boyutlu geldi. Deli İbram Divanı demişken, İbram burada da var. O kitapta kısaca dinlediğimiz kardeşinin katledilmesi ve savaşa gitmesi hikayesini burada daha detaylı öğreniyoruz.
Ahmet Büke’nin dili her zamanki gibi çok lezzetli ve yazar yine muazzam çalışmış; özellikle anlattığı Çanakkale coğrafyasını çok iyi bilen biri olarak bu kısımları okumaktan çok haz aldım. (Atatürk’ün 19. Tümen komutanı olarak isimsiz şekilde bir an göründüğü kısım örneğin, nefisti.) Ancak yukarıda belirttiğim sebepler kitapla mesafelenmeme sebep oldu, maalesef. İşte böyle.