The Guardian bu kitap için “yürek parçalayan, derinlere işleyen bir kara mizah” demiş, kapakta öyle yazıyor. O kadar çok itirazım var ki. Yürek hiçbir şekilde parçalamadığı gibi derinlere işlemesi söz konusu bile değil; ve hatta bence bu bir kara mizah bile değil. Sayıklamalardan devşirilmiş bir metin sadece.
Tecrübe ettiğim için, konu yas olunca bana nüfuz etmek dünyanın en kolay şeyi olmasına rağmen neredeyse hiçbir duygu yaratamadı bu kitap bende. Ne kadar çok sevildiğini bildiğim için de şaşırdım, böyle olmasını beklemiyordum. Orijinal dilinde okumak gerekiyor olabilir, çünkü çevrilmesi çok zor olan o metinlerden biri, çok sayıda kelime ve ses oyunu var, bunların bir kısmının çeviride kaybolup anlamsızlaşmaması imkansız ama yine de – ben yazarın yöntemini sevmedim, dolayısıyla İngilizce okusam da çok farklı olmazdı sanıyorum.
Karısını kaybeden bir adam var. İngiliz şair Ted Hughes’a takıntılı, hatta ona dair bir kitap üzerinde çalışıyor bir yandan, dolayısıyla Hughes’a hakim olmak metinle ilişkilenmeyi kolaylaştırabilir. (Ben değilim, benim için o Sylvia Plath’ın kocası, ayıp belki biliyorum ama hiçbir zaman merak edemedim kendisini.) Neyse, kitaba dönüyorum, karısının kaybından sonra iki çocuğuyla bir biçimde hayata devam etmeye çalışıyor anlatıcımız ve yas bir karga suretinde kendisine görünüyor. Metnin kimi bölümleri babanın, kimileri çocukların, kimileri karganın ağzından yazılmış. Özellikle karga bölümlerini anlamak epey zor, dediğim gibi, sayıklamalar şeklinde ilerliyor.
Ortasından sonra anlatı biraz daha normalleşince biraz daha zevk aldım ama dediğim gibi, bu bir kara mizah değil. Ne “kara”sı kara yani acısı yeterince güçlü, ne “mizah”ı mizah zira güldüremedi beni hiç, hatta gülümsetmedi bile. Ben bu kadar postmoderne yokum valla, maalesef. Yaşlıyım herhalde artık böyle şeyler için? Öyle diyelim hadi.
Sevdiğim nadir pasajlardan birini de ekleyeyim bari, yetsin bu kadar: “Arkada bırakmak, bir kavram olarak aptal insanlar içindir çünkü aklı başında her insan, yasın uzun vadeli bir proje olduğunu bilir. Acele etmeyi reddediyorum. Üstümüze atılmış acıyı kimse ne yavaşlatsın ne hızlandırsın ne de düzeltsin.”