Okumaz Yazmaz

4.5/5

Bu sene hepimiz delice bir heyecanla Agota Kristof okuduk; aklımızda aynı soru: “Nasıl bu kadar güçlü yazılabilir, nasıl?” Yazarın otobiyografik kısa metinlerinden oluşan minik kitabı Okumaz Yazmaz, bu soruyu kısmen yanıtlıyor, kısmen de soruyu daha dehşetengiz kılıyor.

Daha önce yazarın hayatını araştırdığımda henüz 21 yaşındayken, kocası Macar Devrimi olarak da bilinen Sovyet Karşıtı ayaklanmaya katıldığı için ülkeyi terk etmek zorunda kaldıklarını, hayatını İsviçre’de sürdürmek zorunda kaldığını ve ilk romanını 51 yaşındayken yayımladığını öğrenmiştim ancak İsviçre’ye ayak bastığında hiç Fransızca bilmediğini, bu dili öğrenmek için çok çaba sarfettiğini bilmiyordum. 21 yaşına dek hiç tanımadığı bir dili, hem de sürgün olduğu bir ülkede öğrenip o dilde bu kadar büyük eserler verebilmek – aman Allahım. Soru iyice acayipleşmedi mi böylece: Nasıl ya, nasıl?

İnsanın dilini yitirmesi, kitabın adındaki gibi birdenbire okumaz-yazmaz hale gelmesinin travmasına eklenen göçmenlik travması, üstelik bu deneyimi birkaç aylık bir bebekle yaşamak. Kristof’un metinlerindeki sertliği, şiddeti, karanlığı anlamanın anahtarı burada gizli sanırım. Özellikle kısa romanı “Dün”deki göçmenlik, fabrika işçiliği, çaresizlik deneyimi epeyce kendi hayatından devşirmeymiş, insan okuyunca anlıyor. Ya da acaba Büyük Defter – Kanıt – Üçüncü Yalan’daki Klaus ve Lucas, Agota ve kendisinden 1 yaş büyük erkek kardeşinden esinle mi yazılmış, aklıma böyle sorular düştü.

Sonuçta 40 sayfada epeyce çok şey öğreniyor insan Kristof’a dair, benim kendisine hayranlığım katlandı bu kitapla beraber. Hele bir de Thomas Bernhard övdüğü kısımlar var ki üf, oraları da ayrıca sevdim.

Üçlemeyi ve Dün’ü okuduktan sonra buraya gelebilirsiniz bence, geliniz hatta. Ne kadın ama ya, ne kadın!

Bu konuda daha fazla şey
Kütüphanemdeki diğer Ágota Kristóf kitapları
4/5
3.5/5